2017 yılı siyaseten Almanya’daki Türkiye kökenlilerin heyecan ve endişeyi çokça yaşayacağımız bir yıl olacaktır. Üç eyalet seçimi -ki bunların arasında hem Almanya’nın en kalabalık hem Türkiye kökenlilerinin de en yoğun oldukları Kuzey Ren Vestfalya eyaleti de bulunmakta- ve Eylül ayında gerçekleşecek olan Federal Parlamento Seçimi önümüzdeki yılın gündeminde yoğun yer edinecekler.

Türkiye kökenlilerin gündemini bu bağlamda iki konu özellikle meşgul edecektir: Aşırı sağın gelişimi ve Türkiye kökenli adayların durumu. İlk konuyu başka bir yazıya bırakıp bu yazıda daha çok Türkiye kökenlilerin siyasi partilerdeki rollerini ele alacağız.

Göç süreci boyunca Almanya’da siyasi partilerde faaliyet gösteren çok sayıda Türkiye kökenli siyasetçi olsa da, genel manada bu noktada bir hayal kırıklığının olduğunu söylemek zorundayız. Özellikle son yıllarda Almanya’daki siyasi gelişmelerden daha çok Türkiye’yi takip eden büyüyen bir kitle ile karşı karşıya kalmaktayız.

Türkiye’ye karşı ortaya çıkan bu ilgi Türkiye’ye doğru bir yönelişten değil, daha çok Almanya’dan duygusal bir uzaklaşmadan kaynaklanmakta. Özellikle gençlerin arasında Türkiye siyaseti üzerinden kimlik buldukları halde ne partilerin programlarını ne de siyasi kadroları tanımaktalar. Daha çok Almanya siyasetinden yaşanan sorunlardan ve yaşanan dışlanmışlık hissinden dolayı sanki bir intikam ya da öç alma gibi Alman siyasetinden uzaklaşma gerçekleşmekte.

Bu gelişme birçok farklı sebepten kaynaklanmakta. Bunların arasında Türkiye kökenli siyasetçiler ile partileri arasındaki çarpık ilişki şekillerini de sayabiliriz. Göç sürecinin 50. yılını geride bırakmış olmamıza rağmen Alman siyasetinde Türk kökenlilerinin varlığı daha halen normal olarak karşılanan durum değil. Ele alacağımız bu ilişkinin tabiiki istisnaları olsa da, sayacağımız sıkıntıların genel bir olgu olduğunu söyleyebiliriz.

Sorunların başında siyasette aktif olmak isteyen birçok kişinin siyasi partiler ile tecrübeleri ya daha çok yeni ya da çok kısa süreli olması yatmakta. Partilerin iç dinamiklerinin nasıl işlediğinin bilinmediği gibi, kendi sosyal çevrelerinde bu konularda bilgi ve örnek alabilecekleri kimsenin olmaması yatmakta. Başka sosyal yapılar gibi her partinin içinde yazılı olan ve yazılı olmayan birçok kurallar mevcut. Özellikle yerel bazda siyasete atılanların partinin yazılı olmayan kurallarını ve mekanizmalarını öğrenmeleri aile üyeleri yada yakın tanıdıkları yardımıyla gerçekleşmekte. Bu tür bir yardımı Türkiye kökenli insanlar genelde ulaşamamaktalar.

Bu tecrübesizlik siyasi çalışmalara katılmak isteyenlerin kendi kendilerini engellemesine dahi sebep olabilmekte. Özellikle de bilgi ve tecrübe seviyesiyle kişinin öz algısı arasında da ciddi farklar olduğu zaman. Ayrıca bu durumun Türkiye kökenli insanların ihtiyaç ve taleplerini aktarıp aktaramamasını da etkilediğini görüyoruz. Parti içi mekanizmaları tam olarak kavrayamadan göçmenlerin ihtiyaçlarını gerekli merciler tarafından kulak verilmesini sağlanamadığı gibi genelde herhangi bir etkinlik de ortaya konulamamakta.

Parti içinde göçmen kökenli, özellikle de Türkiye kökenli siyasetçilerin bu tür sıkıntıları aşma yöntemi partinin üst düzey yöneticilerinden desteklenerek aşmaya çalışmaktalar. Parti içi kademeleri tek tek doldurmadan hızlı bir şekilde ilerlemeyi sağlayan bu yöntem göçmen kökenli siyasetçilerin parti tabanından desteğe ihtiyaç duymadıklarından böyle bir desteğin parti içinde sağlayabileceği güvene de sahip olamamaktalar. Tüm siyasi gelecekleri bu noktadan sonra destek aldıkları parti yetkililerine bağlı hale gelmekte. Özellikle de içerik olarak ortaya koymak istedikleri siyaset tamamen destekçilerinin imkan sağladıkları alanlarla sınırlı kalmakta. Çalışmalarından dolayı ya da şahsiyetlerinden kaynaklanan herhangi bir kriz yaşanması durumunda ise, arkalarında herhangi bir taban desteği olmadığından hemen vaz geçilebilen unsur haline gelebiliyorlar.

Bunun yanı sıra genel bir sorun da, Türkiye kökenli siyasetçilerden geldikleri camiadan koparak bir nevi köksüzleşmeleri beklenilmekte. Almanya’da siyaset temsil üzerinden yürümekte. Siyasetçi seçildiği parlamentolarda halkı temsil etse de, parti içinde ilk etapta geldiği camiayı ya da kurumu temsil eder, hatta bu temsilden parti içinde de etkinliği artar. Siyasetçilerin dini cemaat ya da herhangi bir STK’da aktif olması gayet normal karşılanırken, Türkiye kökenli siyasetçilerden bir seçim yapmaları beklenmekte: ya geldikleri camia ya da parti. Partinin genel işleyişine ters olan bu durum Türkiye kökenli siyasetçileri parti yönünde tercihte bulunmalarında anormal bir konuma getirmekte. Diğer siyasetçiler parti içinde geldikleri camiayı temsil ederken, Türkiye kökenli siyasetçiler geldikleri camiada partilerini temsil ederler. Diğer siyasetçiler parti içinde temsil ettiklerinin çıkarlarını takip ederken, Türkiye kökenli siyasetçiler camialarında partinin kendilerinden bağımsız alınan kararları savunup anlatmakla uğraşırlar.

Ve nihayetinde bu durum bu siyasetçilerin partide diğer göçmen kökenli siyasetle ilgilenen kişilere karşı bir nevi bir kapıcı fonksyonunu üstlenmelerine sebep olur. Parti tarafından göçmen camiaya köprü görevi üstlendiklerini düşünülse de, aslında o camiadan partiye katılacak olanlara karşı, bazen farkında dahi olmadan, katılımı yönlendiren konumunu almaktalar. Partide belli süre aktif olduktan sonra kendileriyle birlikte kimin aktif olabileceğine artık onlar karar vermeye başlar, bazen de bu imkanlarını suistimal ederek yeni katılımları engelleyebilmekteler. Özellikle suistimal durumunda bazı partilerin bölgesel yapılanmalarında neredeyse tüm aktif göçmen kökenli siyasetçiler sadece çok dar bir kesimden gelebilmekte.

Bahsettiğimiz bu sorunlar Almanya’da siyasete atılmak isteyen göçmen kökenli insanlarda hayal kırıklığına sebep olduğu gibi insanların yaşadıkları ülkenin siyasetinden de uzaklaşmalarına sebep olmakta. Bunun önüne geçmek için hem Türkiye kökenli siyasetçilere hem de siyasi partilere görev düşmekte. Türkiye kökenli siyasetçilere düşen görev siyasi partilerde aktif olmak istediklerinde partilerin işleyiş şekillerini, Alman siyasetinin mekanizmalarını ve kendi camiaları ile olan irtibatlarını sağlam bir şekilde hayatta tutarak sahip çıkacakları içerikleri ciddi bir şekilde hazırlamaları gerekiyor.

Burda ama asıl görev siyasi partilere düşmekte. Türkiye kökenli siyasetçilerin geldikleri camiadan kopmaları ve köksüzleşmelerine yönelik beklentilerin bir güvensizlik ifadesi olarak vazgeçilmesi gerekiyor. Partilerindeki göçmen kökenlilerin, özellikle de Türkiye kökenlilerin varlığını normal ve bir kazanım olarak algılamadıkları sürece göçmen kökenli insanların siyasette sağlıklı temsilini sağlayamayız. Bu gerçekleşmediği sürece de bu insanların topluma gerçek manada katılımına imkan vermekten bahsetmek abes olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*