(Metnin almanca aslını karahan.net adresinde bulabilirisiniz)

Avrupa ülkelerindeki Islam ve Müslümanlar hakkındaki tartışmalar, yeni boyutlar kazanmış durumda. Yayımlanan makale ve yazıların sayıları artmasına rağmen islami cemaatler bu ortamlarda halen seslerini duyuramamaktalar. Basın ve kamuoyu için cemaatlerden, bırakın genel toplumsal gelişmeler hakkında, kendileriyle ilgili basit, sıradan konularda bile birkaç cümlelik demeç alabilmek neredeyse imkansız gibi.

Buna ek olarak kendilerini temsilde merkeze alan bazı cemaatlerimizin söylem ve eylemlerinde ortaya çıkan tezatlar da, irtibatı ve katılımı daha da zor hale getirmekte. Özellikle cemaatlerin merkezleri ile farklı birimleri tarafından birbiriyle çelişen içerikler ve tutumlar paylaşıldığında, söylenenlerin kurumsal çizginin gereği olarak mı, yoksa günü kurtarmaya yönelik sıfır içerikli ifadeler mi olduğunu ayırt etmek adeta imkansız gibi.

Olayı açıp, ne demek istediğimi şu an güncel olan bir gelişmeyi irdeleyelim. Yola çıkış noktamız Fransa’daki altı Milli Görüş Teşkilatları Bölgesi’nin oluşturduğu Confédération Islamique Milli Gorus France (CIMG)’in bir basın açıklaması. 19 Kasım’da yayınlanan açıklamada, CIMG, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un davet ettiği ve “Fransız Müslümanları Kültür Konseyi” (CFCM) ile birlikle katıldığı zirvede kararlaştırılan konuları kamuoyu ile paylaşıyor. Zirvede CFCM ve üye kuruluşları Fransa’daki imamların zorunlu değerler manzumesi olarak kabul etmeleri gereken bir “Cumhuriyetçi Değerler Bildirgesi”ni iki hafta içinde hazırlama görevini üstlendiler. Ayrıca imamların eğitiminden ve görevlendirmesinden sorumlu olacak CFCM bünyesinde bir “Milli Imam Konseyi”nin kurulması karara bağlandığını öğreniyoruz. Açıklamaya göre konseyin sorumlulukları sadece Imam Eğitimi’ni şekillendirmekle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda yurt dışından Fransa’ya imam getirilmesininde önünü kesmiş olacak.

Continue reading

Göçün 60’ıncı yılını doldurmak üzereyken bu sorunun halen bir geçerliliği olabilir mi? Ilk gelenlerin artık torunlarının çocukları bu topraklarda dünyaya gelirken, gelen ilk nesil dahi hayata gözünü çoğunlukla bu topraklarda yumarken, böyle bir sorunun gerçekten bir karşılığı var mı?

Toplum olarak bu konuyu geniş olarak tartışmışlığımız yok, ama kabul edelim, toplum olarak temellerin duruşmasından, eğer ucu bize de dokunacaksa, pek de haz etmeyiz. Korkutur bizi, dile getirmek istemediklerimizi, hatta aklımıza bile getirmek istemediklerimizi söylemek zorunda kalırız diye. Bu soru son yıllarda, çok daha yoğun bir şekilde 90lı yılların sonunda ve 2000li yılların başında bazı yazar-çizerimiz tarafından ele alınmış olsa da, geniş bir kitlenin gündemini eylemde olsa da düşüncede çok da fazla meşgul etmemiştir.

Almanya’da ve Avrupa’da oluşturabildiğimiz en büyük sivil toplum kurumlarımız arasında olan dini cemaatlerimiz hayatın bir gerçekliği olarak bu soruyu 90’lı yılların ortasından itibaren “Evet, biz aslında artık buralıyız, buralı olmalıyız” şeklinde cevaplamaya başlamışlardı.
Peki ne oldu da, geniş tartışmaların sonucu olmasa da, az sayıda düşünürün genel olarak kabul gören bu kalıcılık öngörüleri terk edilmeye başlandı? Continue reading

2017 yılı siyaseten Almanya’daki Türkiye kökenlilerin heyecan ve endişeyi çokça yaşayacağımız bir yıl olacaktır. Üç eyalet seçimi -ki bunların arasında hem Almanya’nın en kalabalık hem Türkiye kökenlilerinin de en yoğun oldukları Kuzey Ren Vestfalya eyaleti de bulunmakta- ve Eylül ayında gerçekleşecek olan Federal Parlamento Seçimi önümüzdeki yılın gündeminde yoğun yer edinecekler.

Türkiye kökenlilerin gündemini bu bağlamda iki konu özellikle meşgul edecektir: Aşırı sağın gelişimi ve Türkiye kökenli adayların durumu. İlk konuyu başka bir yazıya bırakıp bu yazıda daha çok Türkiye kökenlilerin siyasi partilerdeki rollerini ele alacağız. Continue reading