“Federal seviyede ortak bir müslüman sosyal hizmet kurumunun kuruluşu daha nihayete ermiş durumda değil.” Alman İslam Konferansı’nın aktüel bir ara sonuç belgesindeki bu ifade ortak bir müslüman sosyal hizmet kurumunun gelişimi ile ilgili durumu özetlemekte: Herşey daha gelişim sürecinde ve varılacak nokta daha belli değil. Ne Alman İslam Konferansı’nın kendisi ne de Alman İslam Konferansı’na katılan müslüman cemaatler bu konuda niyet belirtisinden öteye giden somut gelişmeleri ortaya koyabilmiş değiller.

Bu gecikmeye sebep olan katılımcıların isteksiz olmalari değil. Siyasi cenahta ve müslüman cemaatlerde bu yola girme konusunda bir çekince sözkonusu değil. Gecikmeye sebep olan daha çok müslüman cemaatlerin kendilerini ve görev alanlarını tanımlamadaki son yıllarda yaşadıkları süreçtir. Bundan daha 40, 50 sene önce sadece pratik ihtiyaçlardan doğan müslüman dini cemaat yapıları daha ancak son 10-15 yıldan beri Alman Din-Devlet Hukuku’nun öngördüğü “Dini Cemaat” (Religionsgemeinschaft) statüsü ile kendilerini tanımlamaktalar. Özellikle son 10 yıl bu statünün ortaya koyduğu sorumlulukları ve gerekçeleri yerine getirme çabası ile devam etmiştir. Continue reading

Yazı serisi: Sosyal Göçebelik ve Gelecek İnşası Arasında Gençlik Çalışmaları (IV)

Serimizin önceki yazılarında Avrupa’da göç sürecinde ve sonrasında gelişen Gençlik Yapılarının oluşumu ve aktüel yaşadıkları sıkıntıları ele almıştık. Serinin bir sonraki konusuna geçmeden, bir okuyucumuzdan gelen bir değerlendirmeyi paylaşıp ele alacağız. Okuyucumuz A. S. son yazımızdan sonra şöyle bir değerlendimede bulunuyor:

“Göçmenlikten yerleşikliğe diye adlandırdığınız dönüşümün gençlik çalışmalarına neden bu şekilde yansıdığı sorusunu sorarken, cemiyetlerin sadece kendi içlerinde değil etraflarında olup bitenlerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Yani “sorun sistemde” derken belki çerçeveyi biraz genişletip cemiyetlerin de hareket alanlarını belirleyen (kısıtlayan) mevcut yapıyı da hesaba katmak gerekiyor. Aksi taktirde meseleyi sadece bir anlayış veya zihniyet problemine indirgemiş oluruz gibi geliyor bana. Neticede bugün gençlerin, kendi yaşam gerçekliklerinden uzak bir “şanlı tarih” anlatısına sarılmaları, tam da bu yaşam gerçekliğiyle alâkalı bir durum aslında. 50 senedir burada yaşadıkları halde hâlâ yabancı muamelesi gören insanların “buralı” olmaktansa bir hayal dünyasında yaşamayı tercih etmeleri pek de şaşırtıcı değil bence.” Continue reading